Uluslararası Diyabet Federasyonu, diyabetin önlenmesinde kadının rolünün büyük olması nedeniyle bu yıl Dünya Diyabet Günü ana temasını ‘kadın’ olarak belirlemişti. Bu sebeple Türkiye Diyabet Vakfı’nın İstanbul Şile Doğancılı Köyü’nde bulunan Avrupa’nın en büyük Diyabet Eğitim ve Yaşam Köyü’nde ilk eğitim, Türkiye’nin dört bir yanından İstanbul’a gelen “50 Diyabetli Kadın” a verildi. Özel bir otobüsle İstanbul’daki otellerinden Şile Diyabet Köyü’ne ulaşan 50 Diyabetli Kadın, Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, Prof. Dr. Ahmet Kaya, Prof. Dr. M. Kemal Balcı, Prof. Dr. Şehnaz Karadeniz ve Diş. Hek. Zeynep Tabakoğlu’nun diyabetle ilgili bilgiler aktardıkları eğitim programına katıldılar. Programda, konunun uzmanları “Diyabet Nedir? Kimler Diyabet Açısından Daha Riskli?”, “Diyabet Takip ve Kontrolünde Hedef Değerleriniz Neler Olmalı?”, “Diyabet İlaçlarını Kullanırken Nelere Dikkat Edelim? İnsülin Yapma Teknikleri Nelerdir?”, “Diyabette Vücut ve Ayak Bakımı Nasıl Olmalı?”, “Diyabette Diş Bakımı”nı anlattılar. Eğitim, “Diyabetle Yaşamda Zorluklar” başlıklı interaktif bölümle sona erdi. Eğitim sonrasında görüşlerine başvurduğumuz diyabetli kadınların birçoğu hayatlarında ilk kez böyle bir eğitim aldıklarını belirterek, birçok konuda bilmedikleri noktaları öğrendiklerini dile getirdiler.
50 KADININ FİLMİ YAPILDI
Eğitimden sonra düzenlenen törende Şile Diyabet Köyü’ne yaptıkları katkılardan dolayı kişi ve kuruluşlara plaket verildi. Törende, 50 kadın hasta ve yakınlarının hikâyelerinin anlatıldığı film gösterimi yapıldı. Prof. Dr. M. Temel Yılmaz Törende yaptığı konuşmada “Burayı tamamladığımız için huzurluyum. Tip 1 diyabet hakikaten gençlerde ve çocuklarda çok sert, acımasız giden bir form. Hayat boyunca insülin almak, günde 5 kez parmaklarını delmek zorundalar. Bir çocuk kendine ayda 200 kez iğne batırmak zorunda kalıyor. Ancak iyi tedavi edildiklerinde, hayata uyum sağladıkları zaman yaşam süreleri diğer kişilerden daha uzun oluyor. Tarih gösterdi ki çok başarılı ve çocukluktan itibaren hastalıkla yaşamayı öğrendikleri için daha duyarlı, daha akıllı oluyorlar” dedi.
YILDA 5 BİN ÇOCUK
Yılda 5 bin çocuğun bir hafta süreyle tesiste konaklayacağını ve uygulamalı eğitim alacağını anlatan Prof. Dr. Yılmaz, şöyle devam etti: “Bir çocukta diyabet çıktığı zaman çok gürültülü bir tablo oluşuyor. Vücutta insülin yok, birden bire kan şekeri 400-500’lere çıkıyor. Ağız kuruluğu, zayıflama, sık idrara çıkma… Hastanede ellerine verilen bir insülin, yemek listesi ve ölçüm aletiyle taburcu oluyorlar. Bundan sonra çocuk ve anne yalnız kalıyor. Aile bu hastalıkla nasıl başa çıkacağını düşünüyor. Kan şekerine göre insülinin dozunu ayarlama vs. gibi her şeyi bir haftada öğrenmeye çalışıyor. Düşerse ne yapar, yükselirse ne yapar... Çocuk çok umutsuz hale geliyor. Çevresinde herkes istediğini yiyor, istediğini yapıyor ama o yapamıyor. Başka kimse iğne olmazken o kendine yapıyor. Olağanüstü psikolojik depresyona giriyor hem aile hem çocuk. Dünyada sosyal bir kamp ve eğitim içinde bu çocukların diyabete uyumunu sağlıyorlar. Bir uyanıyor ki 80 çocuk hepsi iğne yapıyor, hepsi aynı şeyi yiyor. Hastalığın yönetilebilir olduğunu, yalnız olmadığını görüyor. Buradan çıkarken özgüveni olan, hastalığını yönetebilen, kimseyi suçlamayan kimseye küsmeyen bir çocuk ortaya çıkıyor” diye konuştu.